Hisarcıklıoğlu: “Türkiye önümüzdeki 10 yılda, 'bölgesel güç' olarak kalmayacak, ‘küresel güç' konumuna yükselecektir.”
TOBB ETÜ'de yapılan 65. Genel Kurula Oda, borsa başkanları, delegeler, TOBB Kadın ve Genç Girişimciler Kurulu Üyeleri katıldı.
Odamız Meclis Başkanı Engin Özkoç, Yönetim Kurulu Başkanı A.Akgün Altuğ, Yönetim Kurulu Üyeleri ile Odamız TOBB Delegeleri ve SATSO Kadın Girişimciler Kurulu üyelerinin katıldığı 65. Genel Kurulu'nda konuşan TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, Türkiye'nin önümüzdeki 10 yılda, sadece ‘bölgesel güç' olmakla kalmayıp, ‘küresel güç' konumuna yükseleceğini söyledi. Hisarcıklıoğlu, işsizlik sorununun Türkiye'nin en büyük sorunu olduğuna işaret ederek, “Türkiye'nin geleceğine ortak olan bizler, sorunlara da, çözümlere de ortağız.” dedi.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) 65. Genel Kurulu'nda konuşan TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, Türkiye'nin önümüzdeki 10 yılda, sadece ‘bölgesel güç' olmakla kalmayıp, ‘küresel güç' konumuna yükseleceğini söyledi. Hisarcıklıoğlu, işsizlik sorunun Türkiye'nin en büyük sorunu olduğuna işaret ederek, “Türkiye'nin geleceğine ortak olan bizler, sorunlara da, çözümlere de ortağız.” dedi.
TOBB'un 65.Genel Kurulu Başbakan Recep Tayip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP MYK Üyesi Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Ali Babacan, Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, sivil toplum örgütü temsilcileri ile delegelerin katılımıyla gerçekleştirildi.
TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu'nun Genel Kurul açış konuşması şöyle:
“Sayın Genel Kurul Başkanım ve Konsey Başkanlarım, Sayın Başbakanım, Milliyetçi Hareket Partisi'nin Sayın Genel Başkanı, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Sayın temsilcisi, Kıymetli Bakanlar, Milletvekillerimiz ve Bürokratlarımız, Genel Kurulumuzu şereflendiren iş âlemimizin saygıdeğer temsilcileri, muhterem hanımefendiler, beyefendiler, sevgili gençler, kıymetli çalışma arkadaşlarım, basınımızın güzide temsilcileri,
Birliğimizin 65. genel kuruluna hoş geldiniz. Şahsım ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu adına, gönül dolusu muhabbetle, sizleri selamlıyorum. Bir önceki genel kurulumuzdan bugüne, ahirete uğurladığımız dostlarımıza, Allah'tan rahmet diliyorum. Zonguldak'daki maden kazasında hayatlarını kaybeden emekçi kardeşlerimize, Cenabı Hak'tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum.
Kıymetli Delegeler,
Geçtiğimiz dönemdeki faaliyetlerimizi, filmde izlediniz. Tüm bu faaliyet ve çalışmalarımızda, Sayın Başbakanımız ve Bakanlarımız bizlerle birlikte oldular, ekonomiyi ilgilendiren her konuda dertlerimizi paylaştılar, çözümler aradılar ve bunların pek çoğunu hayata geçirdiler. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, CHP eski Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal ve yönetimleri de, bu dönemde camiamıza yakın ilgi ve desteklerini gösterdiler. Kendilerine teşekkür ediyoruz.
Değerli dostlarım,
Çok zor bir yılı geride bıraktık. 2009 yılında dünya ekonomileri ortalama, yüzde 5 küçüldü. Dünyada üretilen mal ve hizmetlerin toplam değeri 3,3 trilyon dolar azaldı. 182 ülkeden 133'ünde ekonomik daralma yaşandı. Küresel ticaret hacmi 3,6 trilyon dolar, yani yüzde 25 geriledi. 27 milyon kişi, işini kaybetti.
Ekonomideki küçülmeyi sınırlandırmak üzere kamu harcamaları hızla artırıldı. Bütçe açıklarının milli gelire oranı 2007'de yüzde 1 iken, 2009'da yüzde 6'yı geçti. Gelişmiş ülkeler finansal piyasalarını ayakta tutabilmek amacıyla 1,1 trilyon dolar harcadılar. Bunun sonucunda bu ülkelerde kamu borcunun milli gelire oranı 2007 sonunda yüzde 75 iken, 2010 yılında yüzde 100'e ulaştı.
2010 yılında dünya ekonomilerinin ortalama yüzde 4,2 büyümesi bekleniyor. Büyüme'nin ABD'de yüzde 3, Avrupa'da yüzde 1, gelişen ülkelerdeyse yüzde 6 civarında olacağı tahmin ediliyor. Ama kaybedilen üretim seviyesinin, istihdamın geri kazanılması yıllar alacak. Kısacası küresel kriz, arkasında büyük bir iktisadi ve sosyal yıkım bıraktı.
Umuyorum ki tüm bu yaşananlar, üretmek yerine paradan para kazanma anlayışının nelere yol açtığını dünyaya gösterir ve herkese ders olur. Tüm bu yaşananlar, kazandığı her kuruşa alın terini akıtan sizlerin, cefakâr müteşebbislerin, hangi şartlar altında ayakta kalmaya çalıştığının da kanıtıdır.
Bir dünya düşünün ki, sadece paradan para kazanan küçük bir grubun durumu iyi. Böyle adaletsiz bir yapı ayakta kalabilir mi? Kriz öncesinde küresel bazda günlük mal ticareti hacmi 40 milyar dolardı. Finansal piyasaların günlük işlem hacmiyse bunun 100 katına, 4 trilyon dolara ulaşmıştı. Ve sonunda bu balon patladı. Rüyadan sarsılarak uyandık.
O yüzden şimdi, kontrolsüz küreselleşme sonucu ortaya çıkan olumsuz etkileri giderme, kurallı ve adil rekabete dayalı bir piyasa ekonomisine geçme dönemidir. Ürettiklerinden fazlasını kazanan finans kesimi dizginlenmelidir. Çalışanların ve üreticilerin adil bir şekilde paylarını alabildikleri yeni bir dönem başlamalıdır. Ve artık herkes şu gerçeği görmelidir; para ticareti yoksulluk ve yolsuzluk, mal ticaretiyse refah ve zenginlik getirir.
Kıymetli misafirler,
Dünya ekonomisine entegre olan ülkemiz de, doğal olarak bu krizden etkilendi. Ekonomimiz 125 milyar dolar kayba uğradı. İşsiz sayısı 1,1 milyon kişi arttı. Sanayimiz yüzde 7,2, Ticaretimiz yüzde 10,4, İnşaat sektörümüz yüzde 16,3 geriledi.
Biz 2009 yılının başından itibaren hep şunu vurguladık. Çaresizliğe, ümitsizliğe, karamsarlığa kapılmayalım. Türkiye ekonomisinin dinamizmi, üretim ve tüketim gücünden gelir. Milli gelirin yaklaşık yüzde 70'ini oluşturan yurtiçi tüketimi canlı tutulursa, krizin etkileri hafifler. İşte, bu hedefle çalıştık. Hükümetimiz, çeşitli sektörlerdeki tüketim vergilerini azaltarak, bu yönde önemli bir adım attı.
Meclis'teki iktidar ile muhalefet partilerimizin ve yerel yönetimlerin destekleriyle ve önde gelen meslek ve sivil toplum örgütleri ile işçi sendikalarıyla birlikte 81 il'de “kriz varsa çare de var” kampanyasını hayata geçirdik. Bir ve beraber olarak, krize meydan okuduk. “Evini Yenile Türkiye” kampanyasıyla, bankaları, reel sektörü ve tüketicileri buluşturduk. Böylece, krizin getirdiği kısır döngüyü elbirliğiyle kırdık. Üreticiye ve tüketiciye moral verdik.
Tüm bu çabalar sonuç verdi. Krizden çıkışın ve toparlanmanın itici gücü, iç tüketim oldu. 2009 yılının son çeyreğinde ekonomi, iç tüketime dayalı olarak, yüzde 6 büyüdü. 2010 yılının ilk çeyreğinde, sanayi üretimini yüzde 17 artırdık.
Kısacası, karanlık bir tüneli, yine el birliğiyle geride bırakıyoruz. Ancak, zaman, rehavete kapılma zamanı değil. Yunanistan'da başlayan ve bütün AB bölgesini etkileyen, yeni bir kriz dalgası ile karşı karşıyayız. Dışarıdan gelen dev dalgaları, ne önleyebiliriz, ne de etkisinden kurtulabiliriz. Ama gemiyi sağlamlaştırabiliriz. Ekonomide başlayan toparlanma sürecini, kuvvetlendirmeliyiz. Yapısal reformlar, işte bu vazifeyi görecektir.
Küresel kriz öncesinde yarıda bırakmak zorunda kaldığımız mikro reformlara geri dönerek, şirketlerimizin yüklerini azaltmalı, ekonomimizin rekabet gücünü artırmalıyız. Zira müteşebbisimizin dayanma gücü her geçen gün yeni bir imtihana tabi tutuluyor. Kobilerimiz, finansmana erişmekte güçlük yaşıyorlar. Bankaların insafına kalmış durumdalar.
Neyse ki vergi ve prim yükleri düşürüldü. Hükümetimizin müteşebbisimizi rahatlatan bu yaklaşımını unutmadık ve teşekkür ediyoruz. Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan'la birlikte ekonomi yönetimi yeni bir ivme kazandı. Mali Kural'ın açıklanması da, ülkemiz için yeni bir dönüm noktası. Özellikle de yaklaşan seçim döneminde sağlam bir çıpa vazifesi görür ve güven hissi verir. Mali kural, hastalığa karşı aşı olmak gibidir. Mali Kural uygulaması, ciddi bir şekilde ele alınır ve şeffaf olarak uygulanırsa, kamu mali yönetiminde önemli bir güven unsuru olacaktır.
Sevgili dostlar,
Anadolu'da giderek artan bir sıkıntıyı da, paylaşmak isterim. Bürokratlar tarafından, her işletmenin, potansiyel olarak vergi kaçıran, kötü niyetli bir mükellef gibi algılanması, iş yapmayı imkânsız hale getiriyor. Bir kısım denetim elemanları “biz raporumuzu yazalım, sonra siz yargıya gidip çözün” şeklinde, umursamaz bir tavır içindeler. Bu haksız muameleye maruz bırakılan müteşebbisimiz, üzerine yapışan damgadan kurtulmak için mahkeme kapılarında yıllarca uğraşıyor.
Evet, vergi cezalarının neredeyse yüzde 90'ı, mahkemeden geri dönüyor olabilir. Ama kaybedilen itibar geri gelmiyor. Elbette biz, denetime karşı değiliz. Karşı olduğumuz, haksız ithamlarla damgalanmaktır. Denetimi yapan memura da sorumluluk yüklenmeli. Yazdığı rapor yanlış çıktığında, bunun hukuki bir sonucu olmalıdır.
Diğer taraftan, yargının işleyişindeki problemler, hızlı ve sağlıklı sonuç almayı neredeyse imkânsız hale getirmektedir. Oysa benim ecdadım, dünya'ya adaletiyle nam saldı. Şimdi yeniden, herkesin adaletinden emin olduğu bir yargı sistemini inşa etmek zorundayız.
Haksızlığa uğradığımda, çaresiz kaldığımda, bütün kapılar yüzüme kapandığında, gönül rahatlığıyla başvuracağım bir yargı istiyorum. Mülkün temeli olan, devleti ayakta tutan, mağduru ve haklıyı koruyan bir yargı istiyorum. Üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü gerçekleştiren, oligarşinin değil demokrasinin teminatı olan bir yargı istiyorum. Ben, yüce Allah'tan sonra, sığınacağım bir yargı istiyorum.
Sayın Başbakanım,
Hepimiz biliyoruz ki, işsizlik Türkiye'nin en büyük sorunu. İş dünyası olarak bu sorunun, Türkiye'nin geleceğini tehdit ettiğinin farkındayız. Bu sadece iktisadi değil, aynı zamanda sosyal bir meseledir. Toplumsal barışı ve sosyal yapıyı tehlikeye sokmaktadır. Türkiye'nin geleceğine ortak olan bizler, sorunlara da, çözümlere de ortağız.
Ancak bir noktanın da altını çizmek istiyoruz. Bizler, Sizin de her zaman belirttiğiniz gibi, ne aldatan olduk, ne de aldanan olduk. Birileri gibi “aslı yok yaylasında binbeşyüz koyunumuz var” iddiasında bulunmadık. Masa başında hesap yapıp, yüzbinlerce yeni istihdam sağlayacağız, havası vermeye çalışmadık.
Yanlış anlaşılsak da, gözümüzün gördüğünü konuştuk. Özel sektörün tek çatı örgütü olarak, firmalarımızla ve diğer iş dünyası örgütleriyle beraber, istihdam sorununun çözümü için arayış içinde olduk. Ve başardık
2002-2008 arasında, özel sektörümüz, 3 milyon kişiye yeni istihdam sağladı. Üstelik kayıtdışı ekonomiyi de azalttık. Nereden anlıyoruz? Çünkü yine aynı dönemde sigortalı istihdamı 3,6 milyon kişi büyüdü. Yani hem istihdamı, hem de kayıtlı çalışan sayısını artırmışız. Peki, bunu nasıl başardık? Bunun cevabı, istikrar ve reform sürecidir. Ekonominin büyümesidir. Devletten para-pul istemiyoruz. Rakiplerimizle eşit şartlarda mücadele edebilelim, bu bize yeter.
Bakın istihdamdaki son rakamlara. Şubat itibariyle son 1 yılda, sanayimizdeki istihdam artışı, 292 bin kişi, inşaatta 110 bin kişi, hizmet sektörlerinde, 423 bin kişi. Yani özel sektörün istihdamı, yaklaşık 825 bin kişi artmıştır.
İşte, ülkemizin iş ve yatırım ortamı düzeldikçe, ekonomi büyüdükçe, bizim de istihdamı artırdığımız ortada. Hiç şüphe yok ki istihdam meselesinde kesin çözüm, çarkların daha hızlı dönmesi, üretim ve rekabet gücümüzün artmasıdır. Çarkların dönmeye devam etmesi için, itici güce ihtiyaç vardır. Böyle bir rüzgârı tekrar estirirsek, bu camia bu sorunu yine çözer!
O zaman hep beraber, kamu ve özel sektörün el birliğiyle, istihdam seferberliğini başlatalım. 1,3 milyon değil, daha fazla istihdamı bu camia yapar. Dün yaptık. Daha da iyisini yapacağız. Herkes emin olsun, önümüzdeki dönemde istihdamın hızla arttığını göreceğiz.
Sayın Başbakanım, Kıymetli Bakanlarım,
Daha güçlü bir Türkiye için, önce yatırım ortamımızı, rakiplerimizle aynı kaliteye yükseltmeliyiz. Bu çerçevede, Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Vergi sistemi reformu ve Perakende sektörünün düzenlenmesi gibi, yatırım ortamını iyileştirecek yasal düzenlemeleri, hızla tamamlamalıyız.
Şirketlerimizin finansmana erişimini kolaylaştırmalıyız. Hükümetimizin Kredi Garanti Fonu'na ilave teminat sağlaması, Eximbank'ın kaynaklarını artırması, Kobilerimize önemli bir destek olmuştur. Avrupa Birliği piyasalarında büyüyen sorunları dikkate alarak, yurtdışında alternatif pazarlara açılmayı kolaylaştırmak üzere, ihracat sigortası sistemini daha etkin çalıştırılmalıyız. Sanayicilerimizin yurtdışı taşımacılık maliyetlerine Hazine desteği sağlamalıyız.
Birikmiş vergi ve sosyal güvenlik prim borçlarının yeniden yapılandırılmasında büyük fayda görüyoruz. Hükümetimiz benzer bir adımı 2004 yılında atarak, 7,5 milyar lira gelir elde etmiş ve çok sayıda müteşebbisin iş hayatına tutunmasını sağlamıştı. Özellikle küresel kriz sonrasında ihtiyaç duyulan böyle bir adım, hem kamu bütçesini rahatlatacak, hem de daha fazla firmanın ayakta kalarak üretmesini ve istihdam sağlamasını mümkün kılacaktır.
Kamu alacaklarına uygulanan yüzde 30 civarındaki yıllık faizler son derece yüksektir. Daha makul ve ödenebilir seviyelere çekmeliyiz. Akaryakıt üzerindeki ağır vergi yükleri, hem rekabet gücümüzü azaltmakta, hem de kayıtdışılığı teşvik etmektedir. Enerjiyle ilgili tüm yüksek vergileri belli bir vade içinde azaltmalıyız.
Piyasada adil rekabetin ve kural hâkimiyetinin yerleşmesi için, Rekabet Kurumu'nu önemsiyor ve çalışmalarını memnuniyetle izliyoruz. Bu çalışmalara iş dünyası olarak destek veriyoruz. Adil rekabet ortamının daha güçlü şekilde sağlanması amacıyla, kamu kurumlarının da rekabet mevzuatı kapsamına alınmasını gerekli görüyoruz.
Bölgesel kalkınma ajansları, yeni bürokratik kurumlara dönüştürülmemeli, bunlar vasıtasıyla, il il, bölge bölge, Türkiye'nin geleceği tasarlanmalı. Buralarda yerel fırsatları, küresel avantaja çevirecek projeler üzerine odaklanmalıyız.
Tübitak ile Kosgeb'in, özel sektörle daha yakın işbirliği yapan, destek veren kurumlar haline gelmesi memnuniyet verici. Ar-Ge teşviklerinin son yıllarda artırılması ve genişletilmesi de olumlu sonuçlar verdi. Özel sektör olarak bu desteklerin hakkını verdik. Kurulan 37 teknoloji geliştirme bölgesinde, 1,200 firmamız faaliyet gösteriyor, 12 bin kişiye istihdam sağlıyor ve 600 milyon dolara ulaşan ihracat yapıyor.
Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Nihat Ergün'ün, sanayimizi ve ar-ge kapasitemizi güçlendirme yönünde gösterdiği gayreti ve diyalog içinde attığı adımları da büyük takdirle karşılıyoruz. Ar-Ge teşviklerinden Kobilerimizin daha fazla faydalanabilmesini sağlamak üzere, mevzuatın yenilenmesinde de fayda görüyoruz.
Küresel ekonomide rekabet gücümüzü yükseltecek, ileri teknoloji kullanan girişimcilerimizin payını arttıracak bir sanayi stratejisini hayata geçirmeliyiz. Zira teknoloji üretemeyen bir ülkenin 21. asırda yeri yok. Ürettiğimiz her üründe, değer zincirinin bir üst aşamasına yükselmeliyiz. O sektör iyi, bu sektör kötü demeden, her sektörden firmalarımızı sağlıklı biçimde büyütebilmeliyiz.
Mevcut yatırım teşvik sisteminin süresi bu yılın sonunda bitiyor. Sistemin yenileme çalışmalarında teşvik unsurları çeşitlendirilerek, iller ve hatta ilçeler arasındaki dengenin daha fazla gözetilmesi ve komşu ülkelerin piyasa özelliklerinin de dikkate alınmasında büyük fayda olduğuna inanıyoruz.
Eğitim sistemindeki sorunlara çare bulmalıyız. Ülkemizin mesleki eğitim altyapısını komple elden geçirmeliyiz. Kısır tartışmaları bir yana bırakıp, mesleki eğitim sistemimizi piyasanın taleplerine duyarlı hale getirmeliyiz. Yerel iktisadi faaliyetleri en iyi takip edebilecek konumdaki ticaret ve sanayi odalarımıza, mesleki eğitim konusunda, yeni bir misyon, yeni bir işlev yüklemeliyiz.
Eğitim sisteminden son dönemde çıkmış, ama eskinin hataları yüzünden bugünkü ortamda iş bulamayan gençlerimize, daha pratik, daha güncel, daha yeni beceriler kazandırmalıyız. Mevcut mesleki eğitim politikalarımızın kapsamını, on binlerden, milyonlara çıkarmalı, bunu yaparken de nitelikli eğitime öncelik vermeliyiz. Bu kapsamda orta yaşlı işsizlerimizin giderek kronikleşen istihdam sorununu çözmeliyiz. Kadınlarımızın ekonomiye katkılarını artırmalıyız. Bunun için kızlarımızın eğitimine öncelik vermeli, kadın girişimcilerimizi desteklemeliyiz.
TOBB olarak, Çalışma-Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ve Milli Eğitim Bakanlığımızla birlikte, Türkiye çapında, mesleki eğitime yeni bir ivme kazandıracak önemli bir projeyi hayata geçiriyoruz. 81 ildeki Oda ve Borsalarımızla birlikte, yerel ve ulusal çapta, elimizi taşın altına koyuyoruz.
Eğitim sistemi reformu üzerinde odaklanmamız gerekirken, ne yazık ki, işin aslına değil, ambalajına yönelik adımlardan da üzüntü duyuyoruz. İlk ve orta öğretimde, giyim serbestîsi tanınması, ilk bakışta güzel gözükebilir. Peki, daha o yaştaki çocuklara, kıyafetleri üzerinden zengin-fakir ayrımı yaşatmayı, hangimizin vicdanı kaldırır? Daha o yaşta adalet duygusu zedelenen, rencide olan çocuk, ilerde ne hale gelir? Bir iş yapıyoruz. Ama mazrufu bırakıp zarfa bakma alışkanlığımızdan vazgeçemiyoruz.
Değerli Arkadaşlarım,
Elbette sadece kamu idaresinin değil, özel sektör olarak bizlerin de yapması gerekenler var. TOBB olarak, yıllardır, kayıtdışılığa en fazla sesi çıkan kurumuz. Ve özellikle şunu vurguluyoruz ki, kayıtdışı kalan, küçük kalmaya mahkûmdur. Küçük kalansa, ancak taşeron olur. Kayıtlı çalışmanın teşviki için, son dönemde, SPK, IMKB ve TSPAKB ile birlikte halka arz seferberliğini başlattık.
Yine devamlı vurguluyoruz. “küçük olsun, benim olsun” anlayışını bırakalım. Artık, Kobilerimiz arasında, küresel ölçekte iş yapan şirketleri görmek istiyoruz. Bunun için de, kurumsallaşmayı, ortaklık kültürünü öğrenmeliyiz. Komşunun yaptığını taklit etmek yerine, ben nasıl yeni bir değer üretirim diye hareket etmeliyiz.
Yine, hem iş camiamıza, hem de kamuoyuna sesleniyorum. Şirketleri kar eden ülke zenginleşir. Zarardaki şirketse ülkeye zarardır. Dürüst ve kanuna uygun çalıştıktan sonra kar etmek, para kazanmak ayıp değildir. Bilakis takdir edilmelidir. Kamuoyundan da bu takdiri bekliyoruz.
Değerli Başkanlarım, Kıymetli Genel Kurul Delegelerim,
Türkiye'nin dış politikadaki dinamizmi, sorunlara yaklaşım tarzı ve ortaya koyduğu yeni vizyon gerçekten heyecan vericidir. Balkanlardan Orta Doğu'ya, düne kadar adeta kilitlenmiş kabul edilen sorun alanları, bugünlerde yeni hareket alanlarına dönüşmüştür. Vize konusunda yaşanan ve ezberleri bozar nitelikteki ilerlemeleri de memnuniyetle takip ediyoruz. Türkiye'nin müteşebbis insanları olarak, getirilen vizesiz seyahat imkânlarının müthiş bir fırsat alanı olduğunun farkındayız.
Mevlana ne diyor? “Pergel gibi bir ayağını merkeze koyacak, diğer ayağınla 72 milleti dolaşacaksın”. TOBB olarak diplomaside sağlanan bu gelişmelere destek olmak ve böylece ülkemiz müteşebbisine yeni iş imkânları sağlamak üzere sürekli hareket halindeyiz. Küresel piyasalardaki iş örgütlerinde söz sahibi olmaya çalışmamız da bu yüzdendir. TOBB, dünya çapında, özel sektörün temsil edildiği tüm kurumların yönetiminde yer almıştır. Zira küresel coğrafyada iş yapmanın ön koşulu, yabancı ülkelerin, size kapılarını açıyor olmasıdır.
Arkasında, Türkiye'nin gücünü ve vizyonunu hisseden bir müteşebbisimiz için, tüm dünya cazip bir pazara dönüşmektedir. İş dünyamız, Türkiye'nin küresel arenada yükselen gücünü devamlı kılacaktır. Ve şuna tüm yüreğimizle inanıyoruz ki, Türkiye önümüzdeki 10 yılda, sadece “bölgesel güç” olmakla kalmayacak, “küresel güç” konumuna yükselecektir.
AB reformları süreci de, Türkiye'nin, bir çekim merkezi haline gelmesine yardımcı olacaktır. Zira AB; demokrasi, katılımcı yönetim, adil rekabet, daha iyi hayat standartları gibi alanlarda, dünyadaki en güncel referans kaynağı olmaya devam etmektedir. Biz de bu nedenle, AB'ye tam üye olma hedefimizi koruyor ve bu yolda çalışmaya devam ediyoruz.
Sevgili Dostlar,
Unutmayalım ki, refah dolu yarınlar, akıl dolu bugünlerle başlar. Bunun için, önce, zihinlerin değişmesi lazım. Zihinler dar olursa ufkumuz da dar olur. Ufkumuz dar olursa, dünyayı yakalayamayız. Geride kalırız. Ortak hedefimiz; zengin, özgür ve mutlu bir Türkiye'dir.
İşte teşebbüs hürriyetinin temeli buradadır. Ve işte, demokrasi, bunun için şarttır. İstikrar, daha fazla demokrasidir. Sadece demokrasinin olduğu bir yapı, hiçbirimizin vazgeçemeyeceği üç temel hürriyetin; ifade hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti ile teşebbüs hürriyetinin garantisidir.
Demokrasi olmalı ki, huzur ve istikrar olsun. Keyfilik değil, kural hâkimiyeti olsun. İlişkiler değil, kurallar belirleyici olsun, rekabet eşit şartlarda yapılsın. Bizim vergilerimizle maaşlarını alanlar, milletin amiri değil, hizmetkârı olsun. Siyaset, siyasi platformlarda yapılsın, kimse kendine durumdan vazife çıkartmasın. Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu bir Türkiye olsun.
Değerli Dostlarım,
Demokrasiyi sloganlaştırmak yerine, kurumsallaştırmak zorundayız. Yoksa hakkın ve vicdanın değil, gücü elinde bulunduranın dediğinin olduğu, zayıf ve adaletsiz bir sistem doğar. Böylelikle zayıflayan bir bünyeye, her türlü bela musallat olur. Ülke, yasadışı yapılanmalara ve yolsuzluklara karşı zayıf düşer.
İşte bu nedenle, TOBB camiası olarak, Türkiye'yi daha demokratik ve zamanın ruhuna uygun bir ülke yapma yönünde atılacak adımları destekledik, desteklemeye devam edeceğiz.
Demokrasi konusunda, hep siyasilerden bir şeyler beklemeyelim. Buradan herkese seslenmek istiyorum. Daha iyi bir gelecek, daha güçlü bir Türkiye için, önce vicdanımızın sesine kulak verelim.
Zaman, mekân ve konu sınırı olmaksızın vicdan, bu ülkenin temel harcı olmalı. Vicdanınız sizi itham etmezse, başkalarının ithamının değeri yoktur. İradenize hâkim olacak, ama vicdanınızın esiri olacaksınız.
Unutmayın ki, yüzümüzün ve gözlerimizin rengi ne olursa olsun, gözyaşlarımızın rengi aynıdır. Bu memleketin hasreti kardeşliktir, çözümü kardeşliktir, geleceği kardeşliktir. “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe” yaşayabileceğimizi, herkese gösterelim. İşte bu anlayışla, ülkemizde huzursuzluk, mutsuzluk ve umutsuzluk olmayacaktır.
Nasıl ekonomide dünya ile rekabet için, dünya standartlarını benimsediysek, demokrasi'de, dünya standardına ulaşmalıyız. Bu anlamda sadece siyaseten değil, ekonomik ve toplumsal olarak da yeni ve çağdaş bir Anayasa'ya ihtiyaç duyuyoruz.
Çünkü bu Cumhuriyet, bürokrasinin hâkimiyeti için değil, hâkimiyeti milliye için kuruldu. Bu Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesi olmak için kuruldu. Katılımcı bir yönetim anlayışı getiren, hak ve özgürlükleri koruyan, çağdaş bir Anayasamız ve herkesin güvendiği bir yargı sistemimiz olmadan, 2023 yılındaki hedeflerimize ulaşamayız.
Toplumun, daha çağdaş ve refah içinde yaşamasına hizmet etmeyen yasal düzenlemeler, bir türlü sona ermeyen bürokratik, şekilci anlayış, artık sona ermelidir. Ve bütün bu demokratikleşme süreci, demokratik sabır ve olgunlukla yönetilmelidir. Değişimi kalıcı hale getirmenin ve sonuçlarıyla birlikte insanları mutlu kılmanın başka bir yolu da yoktur.
Kıymetli Siyasetçiler,
Dünya standardında demokrasi istiyorsak, siyasal sistemimiz, daha demokratik ve daha katılımcı olmalıdır. Kaliteli demokrasinin yolu, demokratik siyasetten geçer. Milletle vekili arasındaki ilişki güçlendirilmelidir. Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları, bu çerçevede mutlaka yenilenmelidir.
Demokrasi demek, müzakere demektir. Bakın TOBB olarak sosyal haritamıza; her toplumsal kesimin, her farklı düşüncenin, her farklı anlayışın, kendisini temsil etme imkânı bulduğu, en geniş tabanlı yapı buradadır. Her meseleyi, müzakereyle ele aldık, istişare ettik. Birbirimizi dinledik, birbirimizi anladık, öteki diye bakmadık. Kimseye ayrım yapmadık. Sonuçta ayrılık değil, beraberlik hâkim oldu. Bir olduk, Birlik olduk. Dirlik olduk.
Eğer biz burada, bu diyalog ortamını, bu birliği ve bu ortak gelecek arayışını inşa edebiliyorsak, bunu Türkiye de yapabilir, yapmaktadır ve kuşkunuz olmasın, daha iyisini yapacaktır. Türkiye, kendisini oluşturan tüm unsurları ile kaynaşmak, farklılıklar içinde bütünleşmek ve hukuk içinde uzlaşmak zorundadır. Türkiye'nin birliği, ortak bir gelecek ideali etrafında sağlanacaktır.
İşte böyle bir gelecek hayalini, müzakereyle inşa etmeyi hedefleyen sağduyulu bir siyaset tarzı, bizi daha güçlü, refah içinde bir Türkiye'ye götürecektir. Kimse unutmasın! Güçlü bir Ekonomi, Kaliteli bir Demokrasi ve Zengin bir Türkiye, ancak birlikte olur!
Değerli Başkanlarım, Kıymetli Genel Kurul Delegelerim,
Biz bir taraftan, ülkemizin ekonomisi için çalışırken, diğer taraftan da sosyal sorumluluğumuzu ihmal etmedik. Gün oldu; 81 il'de muhtaç çocuklara okul olduk, kitap olduk. Fakir-fukaraya destek olduk. Hatay'da, Mersin'de, Samsun'da, afet mağdurlarının yanında olduk. Gün oldu; Bingöl'de, Elazığ'da Sakarya'da, depremzedelere ev olduk. Yeri geldi ambulans olduk. Polisimize, Emniyet güçlerimize destek olduk. Yeşil Türbe'de, Selimiye'de, Hacı Bektaş'da, ecdadın mirasına bakar olduk. Balkanlar'da, Kafkasya'da soydaşlarımızın dertlerine derman olduk.
Hep birlikte çalıştık, hep birlikte başardık. Bu camia sizlerle büyük. Bu ülke sizlerle güçlü. İşte, 81 il'in ticaret ve sanayi erbabı burada. Çile çekmeyi, sabırla çalışmayı bilenler burada. İşte, geleceğimizin teminatı genç girişimcilerimiz burada. Türkiye, onların omuzlarında yükselecek. Ve işte, gözleri başarma azmiyle parlayan kadın girişimcilerimiz burada. Bizleri büyüten elleri, yarın Türkiye'yi de büyütecek.
Sizler, toplumun kanaat önderlerisiniz. Şanlı bayrağımızı dünyanın dört bucağında dalgalandıran, cefakâr Türk müteşebbislerisiniz! Sizler emek verensiniz, üretensiniz, ülkeniz için fedakârlık yapmaktan çekinmezsiniz. Sizlerin meydana getirdiği bu büyük camia, güçlü ekonomi ve güçlü Türkiye'nin teminatıdır. Sözlüğünüzde umutsuzluk yok, korku yok, hedeften sapmak yok!
Ahmet Arif'in dediği gibi; Umut ile, sevda ile, düş ile, Türkiye'nin büyük hayallerinin peşinden koşacağız. Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yerini almış, Milli geliri 2 trilyon doların üzerine çıkmış bir Türkiye, Dünyanın 100 büyük şirketi içinde küresel milli şirketleriyle yer alan, En az üç sektörde dünya lideri olan, 500 milyar dolar ihracat yapan bir Türkiye, Taklit etmeyen, icat çıkaran, bilim üreten, teknoloji ihraç eden, Kaliteli demokrasisi ve güçlü ekonomisiyle, bütün dünyanın örnek aldığı bir Türkiye, Bize bu yolu açan, Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiği yönde, diğer milletlere de öncülük eden, dünyadaki yeri, tarihteki yerine yaraşan bir Türkiye'ye için, hep birlikte çalışmak nasip olsun.
Biz, bu ülkeye hizmet için varız. Biz, bu ülkenin sevdalısıyız. Allah, bu ülkeye ve sizlere, daha büyük hayaller kurma ve bunu gerçekleştirme gücü versin. Yolumuz açık olsun. Şansımız bol olsun. Allah hepimizin yardımcısı olsun."
Haber Tarihi : 22/5/2010